Salih ALUŞ

Salih ALUŞ

'SARI TİLKİ'NİN SEYİR DEFTERİ
[email protected]

TİLKİNİN İNTİKAMI! HİZBULLAH OPERASYONU ANISI

03 Mart 2022 - 17:28 - Güncelleme: 04 Mart 2022 - 15:14




Hüseyin Velioğlu’nun resmini nasıl çaldım.

Tarih 17 Ocak 2000
Hizbullah örgütünün Kavacık’taki ilk opersyonu başlamıştı.
Telsizler bangır bangır bağırıyordu,
Olay yerine özel harekat ve terörle mücadele ekipleri sevkedilmiş, çatışma, aralıksız devam ediyordu.
Bütün gazete ve TV ler tüm acar muhabirlerini, göndermişler bilgi ve görüntü almaya çalışıyorlardı.
Operasyonun ilk adımları olduğu için, hiçbir basın mensubu olay yerine yaklaştırılmıyordu.
Muhabirler, sağdan soldan duydukları iki üç bilgiyle, şeflerini olay hakkında aydınlatmaya çalışıyorlardı.
Ben ise Emniyette, bir müdürün yanında oturmuş, olay yerinden gelen video görüntülerini ve kare kare operasyon resimlerini tek tek inceliyor ve notlarımı alıyordum.

Evin krokisinden tüm operasyon anlarını not aldım. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun merdivenlerde vurulmuş yanında kalaşnikof tükeğine kadar tüm detayları notlarıma aldığım gibi, müdüre ''Bana eyvallah,ben alacağımı aldım, ben gidiyorum,müdürüm'' dediğim gibi odadan fırladım adeta.

Hemen Asayiş Şubenin, tenha bir odasına geçip, Hizbullah operasyonu ile ilgili haberimi yazıp, evin de krokisini çizdikten sonra doğruca gazeteye (Sabah’a) şefim Sezai Elgin’e gizli bir odadan faksladım. O dönem haberlerimizi el yazıları ile yazar faksla merkeze geçerdik.

Aradan yarım saat geçmemişti ki, Sezai müdür beni cep telefonumdan  aradı.
''Salih, aman kardeşim Tayfun müdür haberi gördü, Genel Yayın Müdürümüz Ergun Babahan'a göstermiş, haberi çok beğenmiş, birinci sayfaya da manşet olarak ayırmış, acil Hüseyin Velioğlu’nun resmini istiyor.

"Ne yap yap Velioğlu’nun tek kare de olsa resmini al.Gerekiyorsa beş bin lira para ver, bu resmi bize getir’ demez mi!

Ben şaşkın şaşkın Sezai Elgin müdüre,’’Ya ben o resmi nasıl kimden alırım, Emniyet müdürü var, İçişleri bakanı var, Başbakan var onlardan isteyin’ dedim.

''Sonra ben kimim ki böyle gizli yürütülen bir operasyonda, bu resmi alabileyim.Gazetenin haber  müdürü genel yayın müdürü var, onlar temin etsin'' dedim.
Sezai müdür,’’Bizler Başbakana kadar aradık ve resmi istedik. Operasyon gizli tutulduğu için, hiçbiri tek kelime söylemiyor ve resim de vermiyorlar. Bizim gibi diğer gazete ve TV lerin tüm müdürleri aramışlar, kimseye bilgi ve resim vermiyoruz deniliyor.
Bitirirsen ancak bu işi sen bitirirsin, haberinde operasyonu a dan z ye yazmışsın.demek ki senin bir kanalın var. Acil senden haber bekliyoruz’ deyip telefonu kapattı.

TİLKİLİK PLANIM BAŞLADI.

Salih ne yapacaksın diye,kendi kendime sormaya başladım, düşündüm taşındım, birazda,kızarak kaşındım.

Salih böyle bir operasyon 40 yılda bir olur dedim,kendi kendime.
Peki o kişiye nasıl para teklif edebilirdim,edemezdim!, o da almaz dı ki zaten.
Tilkilik planımı devreye sokmaya karar verdim aniden, lakabım SARI TİLKİ’yim ya ben.
Gene o polis müdürü arkadaşımın kapısını çaldım. Çaresizlik içinde,''Buyur dedi'' içeri girdim.
Ben gayet masum bir şekilde ''Müdürüm,Hüseyin Velioğlu’nun üstünde ne giysi var o' nu yazmayı unutmuşum.
Operasyon resimlerini verirmisin bir daha göz atayım'' dedim.
Bana güvendiği için bütün resimleri önüme attı,’Al bak bakalım’ dedi.

RESMİ ÇALACAKTIM, BAŞKA ÇAREM YOKTU.

Ben dümenden resimlere bakıp not alıyordum.
Offff bir kare resim de ne göreyim.Örgüt lideri Hüseyin Velioğlu merdivenlerde kanlar içinde ve yanında kalaşnikof tüfek ile yatan resim çıktı karşıma,birden gözlerimde şimşekler çaktı. Aradığım resim karesini bulmuştum.Hemen o tek kare resmi, ajandamın altına attım. Önümde bulunan onlarca resmi müdür arkadaşıma uzatarak ‘Ben notlarımı aldım,çok sağol ağbi diyerek, odasından uçarak çıktım adeta.

Yüreğim hop hop atıyordu. Hemen Sezai Elgin şefimizi aradım.’İstediğini yaptım,operasyon tamam,acele bana birini gönder resmi göndereyim ‘’ dedim.
Sezai talimat vermiş Mecidiyeköy büroya, oradan on dakika içinde Hayati Kılıç geldi. Ben resmi bir zarf bulup içine koymuş ve ağzını da bantlamıştım.
Zarfı Hayati Kılıç’a verip ‘Bu çok önemli bir haber, acele bunu merkeze götürmen gerekiyor. Sezai'e Tayfun müdür bu haberi bekliyor ‘ dedim. Zarfı Hayati aldı ve merkeze adete uçtu.
Yarım saat sonra Sezai Elgin aradı ‘Salih çok sağol,resim manşetten giriyor, ‘diyerek teşekkür etti.

Ben Sezai müdüre, ‘ Özel resimin altına sakın benim imzamı atmayın, yoksa,durum anlaşılır ve resmi aldığım müdüründe başı ağrır ‘ . Ayrıca ben üç gün hastayım Emniyet Müdürlüğü ne gitmeyeceğim. Soranlara da hasta evin de yatıyor ,dersiniz ‘ diyerek okeyleştik.

Ertesi gün,operasyon haberi a'dan z'ye kadar ve örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun resmi Sabah Gazetesinde manşet.
Diğer gazetelerde tek kare resim, yok.
Ortalık karışmış. Diğer gazetelerin genel yayın müdürlerinden o dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ‘e telefonlar yağıyor.

Resmi bize vermediniz, Sabah Gazetesine özel vermişsin, diyerek.Sitemlerin biri bin para.
Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ‘Vallahi ben kimseye resim vermedim, resmin nerden çıktığını da bilmiyorum, ama soruşturma açacağım, kim verdiyse''diyerek, sitemlere cevap veriyor kızgın,kızgın.

Ben ise , hastayım ya!, meyhanede keyifle içiyorum, ve atlattığım haberin, zevkini yaşıyorum adeta. Rakımı yudumlayarak,kahkahalar atıyorum, Nesimi'den 'Ben doldurur,ben içerim,günah benim kime ne' şarkısı çalıyor zevkle dinliyorum şarkıyı. Ama resmi benim aldığımdan Sezai Elgin ve Tayfun Hopalı dan başka kimsenin haberi yoktu.

EMNİYET KARIŞIYOR, ÖZDEMİR SORUŞTURMA BAŞLATIYOR.

Haberi ve resmi gören Hasan Özdemir çıldırıyor. Tüm emniyet müdür yardımcıları, tüm şube müdürlerini Gayrettepe deki, Sinema Salonuna topluyor.
Toplantıya katılan tüm müdürler tedirgin,ağızlarını bıçak açmıyor.
Toplantıya giren Özdemir öfkeli şekilde ‘’Kim o resmi Sabah Gazetesi’ne verdi ‘’ diye haykırıyor.

Salonda çıt yok.Salonda nefes sesi geliyor, Tüm müdürler ‘’Vallahi,billahi ben vermedim diyerek, tek tek yemin ederek mırıldanıyorlar birbirlerine.
Yemin etmeleri de normal, çünki hiç biri resmi vermedi ki ‘ Yemin etseler de başları ağrımaz’’

Çünki resmi ben çaldım. Bu mesleği bilmeyen arkadaşlara belki "Çaldım" garip gelebilir. Gazeticiler bu tür çalışmalarda bunu yaparlardı. çünkü mauoyunu aydınlatmakla mükellif olanlarız. Ulaştığımız bilgi ve belgeye farklı şekilde ulaşmamız mümkün olabiliyordu,

Dönelim olaya...

Özdemir bağırarak ‘’Ben o resmi vereni bulacağım’’ görürüsünüz siz.Bulunca da açığa alacağım’’  diyerek tüm personelini tehdit ederek salondan ayrılıyor.
Bu arada Hasan Özdemir’in de İçişleri Bakanından, Başbakandan yediği fırçaların da cabası ayrı tabiii.

GAZETEDEN BENİ SIKIŞTIRMACA

Ortalık karışınca, Başbakan, İçişleri Bakanı ve  İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir Sabah Gazetesi'ndeki, müdürleri arayarak resmin nereden ellerine geçtiğini araştırmaya başlıyorlar.
Gazeteye telefonlar üzerine telefon yağıyor.
Bu sefer benim müdür ve şefler de beni sıkıştırarak, resmi nereden aldığımı öğrenmeye çalışıyorlar, Devlet efranına yaranacaklar ya!.
Sarı Tilki yer mi bu dümenleri yemezzzzzz.

Resmi çaldığım müdürün adını vermiyorum, bir türlü öğrenemeyince, hepsi kuduruyor. Adını verip masum müdürün mesleğiyle oynarmıyım hiç,oynamam.Haber kaynağımı da kimseye söylemem, söylemedim de o da ben de saklı kalsın,müsade ederseniz, bende de saklı kaldı .

ÖZDEMİR’İ HOPLATIYORUM

Velhasıl resmin nerden sızdığını bir türlü bulamıyorlar.
Ama Hasan Özdemir’in içine uhde olmuş bir kere bulacak, resim nerden çıktı diye.
Hasan Özdemir Vali olarak, Ardahan’a atandı.
Ancak bir süre sonra İstanbul’a Emniyet Müdürü olarak tekrar geri döndü.
O olay hala içine uhde olmuş ki, resmin benim aldığımı öğrenmiş, ama kimden aldığıma bir türlü ulaşamamış.
Bir gün Vatan emniyette, gazeteci arkadaşlarla Hasan Özdemir müdür ve yardımcılarıyla, yemekhane de öğle yemeği yedik, sohbet ettik .Her şey çok güzeldi, ta ki yemekhanenin kapısına gelene kadar.

Yemekhaneden çıkışta, Hasan Özdemir bana dönerek ‘’Tilki o hizbullah olayındaki, Hüseyin Velioğlu’nun resmini ,kimden aldın’’ demez mi!
Ben gayet sakin,bir o kadar da şaşkın SARI TİLKİ edasıyla ‘’SEN VERMEDİN Mİ MÜDÜRÜM’’ deyince, Özdemir, yerinde zıplamaya başlayarak bir anda ‘’VALLAHİ BEN VERMEDİM, vallahi ben vermedim’’ diyerek kıpkırmızı kesiliyor, zıplamaya devam ediyor.
Yanındaki müdür yardımcıları şaşkın şaşkın bakıyor müdürlerinin yüzüne,garip tavırlarına bir türlü anlam veremiyorlar.

Özdemir ‘ Vallahi ben vermedim’’ diyerek mırıldanmaya devam ediyor.
Ben de, bu tavır üzerine Özdemir’e dönerek ‘’Tamam müdürüm sen vermedin de, veren müdürümün başını yakmaya çalışıyorsun.Ben yemem böyle dümenleri İNTİKAM ÖYLE DEĞİL,İŞTE BÖYLE ALINIR bak’’ deyince, hızlı adımlarla, doğru makamına, kaçtı  Hasan paşa!

Bu olayı da ilk defa burada yazıyorum, kimse bilmiyor, bu vesileyle, diğer gazeteci arkadaşlar da öğrenmiş olsun.
Biz emekli olduk, aradan yıllar geçti.

VADEDİLEN 5 BİN LİRANIN ÜSTÜNE YATTILAR

Haber çıktıktan sonra, Tayfun Hopalı’dan bana vadedilen 5 bin tl yi defalarca kez istedim. Tayfun kıvırmaya başladı ‘’Ben senden tüm opersyon resim karelerini istemiştim, sen bir tane getirdin, içerden para vermiyorlar’’ deyince ağız kavgası yaptık suratına telefonu kapattım. Ve merkeze yanına gittim. Orda da kavga yaptık.Sonuçta Tayfun, paranın üstüne yattı. Ben muhasebeden araştırdım, para muhasebeden çekilmiş.
Benim 5 bin tl mi yiyenlere haram zıkkım olsun.

Bu kişilere AHTIM VAR AHTIM.

Işte bu anımda böyle biraz uzun oldu ama kusuruma bakmayın.kalın sağlıcakla.

İŞTE O MANŞET