Salih ALUŞ

Salih ALUŞ

'SARI TİLKİ'NİN SEYİR DEFTERİ
[email protected]

YANGIN OLURRR BİZ YANGINA GİDERİZ...!

12 Ocak 2024 - 22:57


Yıllardan 1992 Sabah Gazetesi Bakırköy Büro da çalışıyorum,

Yani sürgündeyim! 

İlkbahar’ın son günleri  Haziran'ın başlangıcı, hava ılımlı ve hafif rüzgarlı.
Büro şefimiz rahmetli Ahmet Yüksel, sürgüne gelen acar muhabirlerle uğraşıyor.

n
Salih Aluş....

Metin Yener, Mevlüt Yüksel, Cemal Bilge ve ben aynı bürodayız.

Metin Yener arada bir Ahmet abiye takılıyor ve kızdırıyor 'Kokuyiii' diye.
Ahmet ağbi kızıyor ama belli etmiyor kızdığını, Kalın kaşlarını çatıyor, susuyor cevap vermiyor 'Ben size gösteririm' der gibi.

Bu arada Ahmet Yüksel ağbiyi'de rahmetle anmış olayım ruhu şad olsun.

Gene böyle neşeli geçen bir günümüzün mesai bitimine doğru merkezden Sefa Köktener aradı büroyu. Beni istedi telefona  (O zamanlar cep telefonu nerde,telsizle haberleşiyoruz genelde) 'Marmara Adası açıklarında yolcu gemisi yangını var Fehim ağbi, ’Salih hazırlansın Tekirdağ'a gidiyoruz, birazdan büroya geleceğiz' dedi ve telefonu kapattı.
Beni bir heyecan bastı, Hemen çantamı toparladım, çantamdaki filmleri kontrol ettim her şey tamamdı.

Sarı Tilki emir ve görüşlere amadeydi. Ben zaten her zaman hazır kıtaydım.
Sevinmiştim, kendi kendime ‘Dağda kurt öldü herhalde, şefim beni il dışına habere götürüyor, demek ki affedildim’ diye düşündüm. ..Ta ki karşımda Tayfun Hopalı’yı görene kadar.

Aradan yarım saat geçmeden şefimiz Fehim Yener, yanında Sefa Köktener ve Tayfun Hopalı ile birlikte geldi. Tayfun bir de boynuna fotoğraf makinasını asmıştı, sanki fotoğraf çekecekmiş gibi!



Sefa köktener,Salih Aluş,Fehim Yener ve Tayfun Hopalı


Tayfun Hopalı'yı görünce benim neşem kaçtı moralim bozuldu, sustum Tekirdağ'a gidene kadar hiç konuşmadım. Fehim ağbi arada şakalar yapıyordu gülelim diye ama nafile keyfim kaçmıştı bir kere.

Fehim Yener o yılların popüler istihbarat şefiydi. Sabah Gazetesi'nde onun okeyi olmadan kimse işe alınmazdı, babacan adamdı doğrusu. Ben de Fehim ağbinin meslek hayatımda çok yardımlarını ve üzerimde emeğini gördüm Allah razı olsun, teşekkür ederim, ama üvey evlat muamelesi gibi tabi!

Büyük şefimiz Fehim Yener'in o yıllar Sabah Gazetesi'nde yanında beş tane kadar prensleri vardı, bunlara her türlü koltuk çıkardı, bunlardan baş prenste Tayfun Hopalı'ydı.

Yani yangına, Fehim Yener, baş prensi Tayfun Hopalı ve emektar muhabir dostum Sefa Köktener (Kulakları çınlasın) ile birlikte gidiyorduk.



Sefa Köktener ve Salih Aluş...

Ben Tayfun Hopalı'nın gelme niyetini anlamıştım, biz resimleri çekeceğiz Tayfun haberin altına her zaman olduğu gibi kendi imzasını atacaktı. Ama bu kirli emeline ulaşamadı.
Hopalı deyince akla, her türlü şeytanlık gelir, birçok haberde muhabir arkadaşlarımızın haberlerine kendi imzasını atarak, haklarını çok yemiştir.

Kendi ne yapmıştır?
Hac’a haber için gittiğinde 2 Temmuz 1990 tarihinde meydana gelen tünel faciasında tek kare resim çekemeden dönmüştür sayın prens hazretleri.

Ha bu arada hatırlatayım, sayın şefimiz Fehim Yener en büyük kazığı da, baş prensi Tayfun Hopalı'dan yedi. Hopalı, entrikalarla Fehim ağbinin kuyusunu kazıp koltuğuna şef olarak oturdu. (Besle kargayı,oysun gözünü misali)

...velhasıl gelelim konumuza yangına gidiyoruz yangına...

Bir saat kadar süren kara yolculuğumuz sonunda, geldik Tekirdağ'a,hava kararmıştı.
Fehim ağbi Sefa'yla bana ' hadi gidip limandan tekne kiralayın Marmara Adasına gideceğiz' dedi.

Ben Sefa'yla kol kola girdik birer de cigara yaktık tuttuk limanın yolunu.
Tekirdağ Limana geldik. Tekne sahipleri ile başladık pazarlığa, hiçbiri 'Biz bu havada, bu teknelerle Marmara Adası'na gidemeyiz' dediler. Ama biz adaya gitmeliydik haber aşkı yakıyordu içimizi, bir tekne bulup kiralayacaktık, Buldukta sonunda. Küçük bir balıkçı teknesi kaptanı paranın kokusunu alınca 'Ben giderim, ama teknem yavaş gider,isterseniz gidelim' dedi. 

Biz tekne bulmuştuk yavaşına, hızlısına mı bakacaktık. Fehim ağbinin yanına geldik tekne bulduğumuzu söyledik, sayın şefimiz çok sevindi. Hep beraber teknenin, daha doğrusu balıkçı taka'sının yanına geldik. Fehim ağbi kaptana yaptığımız pazarlığa göre parasını ödedi, atladık takaya, açıldık Marmara'nın engin sularına doğru.

O da ne, bizim taka pat pat diye diye kaplumbağa misali ilerliyor. ' Kaptan bu ne hal ' dedik, kaptan 'ben size söylemiştim benim taka böyle gidiyor, isterseniz sağda inin' diye espri yaptı, gülüştük.

Kaptanın dediğine göre üç saatte Marmara Adasına ulaşacaktık ne gezer,  pata pata diye diye denizin ortasında ilerliyorduk. Saatler geçmek bilmiyordu susadık,acıktık, kaptandan su ve yiyecek istedik,ne cevap alalım dersiniz  'Aceleyle hazırlıksız çıktık, ne su var ne yiyecek' demez mi!

Biz şaşkın şaşkın birbirimize baktık, yapacak bir şey yoktu, haber aşkıyla katlanacaktık bu çileye.

Bereket ,Sefa ve benim cigaramız vardı, su ve yemek aklımıza geldikçe asıldık cigaraya.
Takayla deniz yolculuğumuz beş saat sürdü. Marmara Adası yakınlarına yaklaştığımızda saat sabahın beş çivarıydı. Sefa bir yandan da telsizden yangın hakkında gelişmeleri takip ediyordu. Biz yanan gemiye yaklaştığımızda bir de ne görelim, ne yangın kalmıştı ne yanan gemi ne de bir şey, her şey bitmişti.Sahil güvenlik görevlileri de kimseyi geminin yakınına yaklaştırmıyordu.

Olay yerinde yapacağımız bir şey yoktu, elimizdeki fotoğraf makinasının opjektifi de ikiyüzlük teleydi,bu objektifle o kadar mesafeden bir şey çekemezdik, çekemedik de.
Şefimiz Fehim Yener kızgın ve üzgün şekilde 'Hadin geri dönüyoruz' dedi.

Ne yapalım emir büyük yerden geldi, dönüşe geçtik.

Afedersiniz, kıçımıza baka , baka takayla pat patlayarak dönüşe geçtik, beş saat süren dönüş yolculuğumuz aç susuz, uykusuz ve başarısız olarak son buldu.
Benim tek sevindiğim konu da, resim çekemememiz ve Tayfun Hopalı'nın kirli emeline ulaşamamış olması oldu. Çünkü o habere imzasını atamayacaktı, elimizde tek kare resim yoktu.

Elimizdeki tek kare resim, taka da hep beraber çektirdiğimiz hatıra fotoğrafı oldu.
Bu ‘Yangın olur, biz yangına gideriz’ haber maceramız da böyle bitti.
Hey gidi günler hey...




(1 Haziran 1992 yılında Marmara Adası açıklarında meydana gelen İstanbul Feribot’u  yangınında , ölen veya yaralanan olmadı. Gemide bulunan üç yarış otomobili, seksen taşıt kullanılamaz hale geldi).

YORUMLAR

  • 0 Yorum